Tonny Bennett

Tonny Bennett

Kimi sanatçılar, yenilikler yaptıkları, bir dönemi kapatarak, yeni başlangıçlara imza attıkları, sanata, sanata bakış açısına, ya da insanların algı dünyasına yepyeni bir soluk getirdikleri için efsaneleşirler. Kimileri ise – elbette sanatçılar derken müzisyenler, hatta jazz müzisyenleri özelinde bakıyoruz – bildikleri doğruları savunarak, onlara sıkı sıkıya bağlı kalarak, toplumun iyiye, doğruya, kaliteliye olan özleminin sesi olarak efsaneleşir. İşte tam da bu tanımlamayı yaparken, akla Anthony Dominick Benedetto’nun, ya da hepimizin bildiği adıyla Tony Bennett’in gelmesi kaçınılmaz oluyor. Çünkü o, altmış yılı aşkın müzik kariyerinde hep bildiği doğruları savunmuş ve bu doğrulara bağlı kalarak kariyerini yeniden, tekrardan yaratmış gerçek bir efsane.

Tony Bennett, bunca yıl boyunca yüzlerce konser verdi; dinleyenleriyle, sevdikleriyle her ortamda sıcak ilişiler kurmaktan, müziğinde ve yaşamında dürüst ve doğru olmaya çalışmaktan hiçbir zaman bıkıp usanmadı. Ve bugün, karşımızda en yalın anlamıyla bir efsane var. Günümüzün ve jazz tarihinin en saygı değer vokalistlerinden biri olmanın ötesinde, hayatın tesadüflere bırakılmayacağının, gerçek şansın gelmesi için çalışmak, hatta çok çalışmak ve her zaman için olumlu kalmak gerektiğinin canlı bir kanıtı Bennett.

İşte bu büyük efsane, Tony Bennett, 17. Uluslararası İstanbul Caz Festivali’nin konuğu, hatta bence onur konuğu olarak 15 Temmuz akşamı Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde sahne alacak. Kendisini ve çalışmalarını yakından ve ilgiyle takip ettiğimiz Kerem Görsev ise, bu prestijli gecenin açılışını gerçekleştirecek.

Tony Bennett konserinin başka bir önemi de, bu yıl aramızdan ayrılan ve uzun yıllar boyunca ülkemizde kültür ve sanatın gelişmesi için sonsuz emekler sarf eden Şakir Eczacıbaşı’nın anısına düzenleniyor olması. Şakir Eczacıbaşı’nın liderliği ve özverili çalışmaları sayesinde, bugün ülkemizde sanat ortamı gittikçe gelişiyor, her geçen gün yeni sanatçılar yetişiyor, bu sanatçıların sanatlarını sergileyebileceği ortamlar oluşuyor ve yaratılanlara saygı ve hayranlık besleyen sanat izleyicisi kitleler gittikçe artıyor.

Biz de, böylesine önemli bir sanatçı, böylesine önemli bir sanat insanın anısına konser vermek üzere ülkemize geliyorken, Bennett’in sıcak gülümsemesinin, insanın içini ısıtan, aşkla dolduran sesinin sırlarına uzanmaya çalıştık…

Bennett, 1926 yılında, Amerika Birleşik Devletleri’nin “Çılgın Yirmileri” yaşadığı dönemde, New York’un Queens bölgesinde dünyaya geldi. Henüz on yaşında babasını kaybeden müzisyenin annesi terzi, amcası ise bir dansçıydı. İtalyan asıllı Bennett’in geniş bir ailesi vardı ve küçüklüğünden bu yana aile toplantılarında şarkı söylemeyi son derece seviyor olması, onun ileride şarkıcı olabileceğinin göstergesiydi.

Annesi, şarkı söylemesi için onu yüreklendiriyordu ancak asıl müzikal yeteneklerini babasından almıştı. “Babam ben on yaşındayken öldü, ancak onun şarkı söylemesiyle ilgili efsaneler dolaşırdı. Güney İtalya’dan Queens’e taşınmadan önce, Calabria’da bir dağın üzerinde durarak şarkı söylediği, ve tüm vadinin onun güzel sesini duyduğu söylenirdi. Kardeşim ve ben de onun bu efsanevi varlığından etkilenerek şarkıcı olduk.”

2

Tonny Bennett

Büyük Depresyon’un ABD’yi sarmasıyla birlikte, henüz 16 yaşındayken okuduğu endüstriyel sanatlar lisesinden ayrılmak zorunda kalan Bennett, bu sırada İtalyan restoranlarında şarkı söylüyor ve garsonluk yapıyordu. Zor günler geçirdi Bennett, ancak küçüklük tutkuları olan şarkı söylemek ve resim yapmaktan hiçbir zaman uzaklaşmadı. Bu zorlu koşullarda bile garsonluk yaparken şarkı söylüyor, bulabildiği tüm boş zamanlarda, duygularını farklı bir şekilde, farklı bir bakış açısıyla dışa vurabilmek için resim yapıyordu.

Bennett’in gençliğindeki en büyük ilham kaynakları Bing Crosby ve Nat King Cole’du. Onların yumuşak, ancak bir o kadar da kuvvetli tonlarından etkilenmiş, onları dinleyebileceği bütün fırsatları değerlendirmeye çalışmış, ancak yine de kısa süre içinde kendi üslubunu oluşturmuş, kendisi olmayı başarmıştı. Bennett, yıllar boyunca bel canto yöntemiyle vokal yeteneklerini geliştirdi. Şu anda 80 yaşının üzerinde olmasına rağmen, hem sesinin gücü, hem de üslubunun tutarlılığı, yıllar boyunca yaptığı müzikal çalışmaların sonuç verdiğini de ayrıca gösterir.

İkinci Dünya Savaşı’nda savaşmak üzere Amerika Birleşik Devletleri ordusu tarafından göreve çağrılan Bennett, önce Fransa, sonra Almanya’da piyade olarak Almanlara karşı savaştı; birkaç kez ölümden döndü ve Almanya’daki Landsberg konsantrasyon kampındaki esirlerin kurtarılmasında rol oynadı.

Almanya’da benimle birlikte savaşan bir arkadaşım, bana savaştan sonra ‘Bombalar bize gelirken siperlerde ne yaptığını hatırlıyor musun?’ diye sormuştu. Hiç bir şey hatırlamıyordum o günlere dair, hatırlamak istemiyordum. Kendi sorduğu sorunun cevabını ise ‘Sürekli resim yapıyordun, deli gibi…’ olarak verdi.

Bu yılları üzüntüyle anlatan sanatçı, savaşta gördüklerini ve yaşadıklarını hatırlamak istemediğini, son derece vatansever ve ülkesine minnettar bir insan olmasının yanı sıra, savaşın onu gerçek bir pasifist haline getirdiğini söyler. Savaşlar anlamsızdır onun için, gerçek olan ise; sevgidir.

Savaşın ardından orduda kalmaya devam ederek şarkı söyleyen Bennett, o dönemde sahne ismi olarak Joe Bari’yi kullanıyordu. ABD’ye döndükten sonra G. I. Bill kapsamında Amerika Birleşik Devletleri ordusu tarafından finanse edilerek, American Theatre Wing’de oyunculuk ve müzik eğitimi aldı. Müzisyen, aralarında sempatiyle andığı Zhilinski isimli Rus bir proseför olmak üzere, çok iyi profesörlerle çalıştığını vurgulamaktan hiç kaçınmaz ve özellikle aldığı oyunculuk eğitiminin şarkı söylemesine bambaşka bir şekilde yansıdığını söyler. Bu bilinçli bir yargıdır, çünkü Bennett, şarkı söylerken o şarkının sözlerinin anlamına de özellikle önem verir, şarkı sözlerinin içindeyken kendi hikayesini düşünür ve o şarkının hikayesini mümkün olan en iyi şekilde dinleyicilerine anlatmaya çalışır.

Fred Astaire de, Bennett’in mentörlerinden biri olmuştu:

Fred Astaire bana derdi ki: ‘Şarkıya, önce bestecinin gözlerinden,  daha sonra da yepyeni, aslen verilmeye çalışılan fikrirle bak.’

3

Tonny Bennett

Bennett’in, kendisine verilen her türlü tavsiyeyi, fikri, kendisini geliştirilmesi için yapılan her türlü eleştiriyi dikkatlice dinlemesi, hatta kucaklaması onun sürekli gelişim içinde olmasını sağlayan etkenlerden de birihydi.

Bennett’ın hayatında en sevdiği şeylerden biri de, anılarını anlatmaktır. Yokluk ve yoksulluk içinde geçirdiği çocukluk ve gençlik yıllarının sevgi dolu anılarını hatırlar; müziğe başladığı yıllardan, onu keşfeden Bob Hope ile olan ilk diyaloğundan her fırsatta bahseder. Çünkü, Bennett’a göre, sıfırdan bu noktaya gelmiş olması, onun için çok şanslı ve bir o kadar da zorlu bir süreç gerektirmiştir. Buna şükredecek kadar, “Hayatım ucuz bir roman gibi. İlginç insanlar, maceralar, değişik hikayeler…” diyebilecek kadar da mütevazıdır. Bennett’in zengin manevi dünyasının gözlerinde ve gülümsemesinde yarattığı yansımayı izlemekse, aynı onun yumuşak sesi ve kendine has üslubu gibi, insanın içini ısıtır.

Müzisyenin gerçek anlamıyla kariyerinin başlangıcı 1949 yılına denk gelir. Bennett, New York’ta, Pearl Bailey’in şovunda şarkı söylerken Bob Hope ile tanışır. Bob Hope, aslında bu şova Pearl Bailey’i izlemek için gelmiştir ve kesinlikle Bennett gibi kendisini şaşırtan bir genç yetenekle karşılaşmayı hiç beklemiyordur. Bennett, bu güzel karşılaşmayı büyük hevesle anlatmaktan hep keyif duymuştur.

O akşam Bob Hope gelmişti. Benim şarkı söylememi o kadar beğenmiş ki, biz sahneden indikten sonra kulise gelerek bana ‘Hadi oğlum, benimle birlikte Paramount’a geleceksin ve orada şarkı söyleyeceksin’ dedi. O zamanlar sahne adım Joe Bari’ydi. O da bana mevcut sahne adımla ilgilenmediğini ve gerçek ismimi sordu. Ona ‘Benim adım Anthony Dominick Benedetto’ dediğimde, ‘Peki o zaman biz de sana Tony Bennett deriz’ diye yanıtlamıştı.  Ve işte herşey o gün başladı: Yeni bir isim, harika bir kariyerin başlangıcı ve elli yıldır devam eden muhteşem bir macera.

Bu harika kariyerin ilk çıkış noktalarından biri de, Bennett’ın Columbia Records ile 1950 yılında yaptığı anlaşmaydı. Columbia Records’tan Mitch Miller ile çalışan Bennett, Because of You, Blue Velvet, Rags To Riches ve bir Hank Williams bestesi olan Cold, Cold Heart ile müzik listelerine en üst noktalardan girmeyi başarmıştı. 1951 yılında yayınladığı Because of You plağı, 1 milyonun üzerinde sattı ve 10 hafta boyunca radyo listelerinin birinci sırasında yer aldı. Hatta bir dönem, Amerika Birleşik Devletleri’nin Top 40 listesinde Bennett’in seslendirdiği tam 24 şarkı vardı. Bu şarkılar arasında da I Wanna Be Around, The Good Life, Who Can I Turn To (When Nobody Needs Me) gibi şarkılar da zaman içinde klasikler arasında yerini aldı. Kısmet isimli Broadway müzikalindeki Stranger in Paradise şarkısı da, There’ll Be No Teardrops Tonight ve Cinnamon Sinner şarkılarıyla birlikte 1950’lerin ilk yarısının hit şarkıları arasındaydı.

New York’un ünlü Paramount Tiyatrosu’nda sahne almaya devam eden Bennett’in son derece yorucu bir programı vardı. Günde üst üste dört, hatta beş konser verir, sabah 10’dan, akşam 10’a kadar durmadan şarkı söylerdi. Ancak, kendi sanatsal değerlerini korumak şartıyla, dinleyicilerini dinlemeyi de iyi biliyordu:

Eğer bir şarkıyı sevmezlerse, hemen programdan çıkarırdım. Eğer bir şeyi severlerse de, bir sonraki gösterimde yine yapardım.

Tonny Bennett

Tonny Bennett

Bennett, sadece müzikle sınırlı kalmadı. Şarkı söylemekte olduğu kadar televizyonda da başarılı olan sanatçı, 1956 yılında televizyonda The Tony Bennett Show isimli programı sunmaya başladı. Bu programda genellikle ünlü simalar, müzisyenler, sanatçılar ve hatta politikacılar Bennett’a konuk oluyor, müzik ekseninde hoş sohbetler gerçekleştiriyorlardı.

Bennet, jazz’a karşı olan ilgi ve sevgisini, kaydettiği albümlerde de ayrıca gösterdi. 1957 yılında kaydettiği The Beat of My Heart, birçok jazz perküsyoncusunun katılımıyla çok ilginç bir kayıt olmuştu. 1959 yılında kaydettiği In Person! With Count Basie and His Orchestra ise, Count Basie’yle oluşturduğu uzun yıllar boyunca sürecek olan müzikal yakınlığının ilk göstergesiydi.

Tony Bennett’in bir anlamda alamet-i farikası olan şarkı ise, çok tanınmayan iki besteci George Cory ve Douglass Cross tarafından bestelenen ve Bennett’in müzikal direktörü olan Raplh Sharon tarafından düzenlenen I Left My Heart in San Francisco idi. Müzisyenin 1963 yılında kaydettiği bu şarkı, hem kendi yorumuyla milyonlarca insanın zihninie, birbirinden farklı anlamlarla birlikte kazındı, hem de müzisyene Yılın Albümü ve En İyi Erkek Solo Vokal Performansı dallarında iki Grammy Ödülü kazandırdı.

Ancak, 1960’ların ikinci yarısında işler Bennett’in kötü gitmeye başlamıştı. Sürekli seyahatte olmasından ötürü yaşadığı ailevi sorunlar, eşinden ayılrmasına yol açmıştı. Üstüne üstlük, 1966 yılında ilk defa bir sinema filminde oyunculuk yapmış, ancak The Oscar aldı bu film ve Bennett’in oyunculukta gösterdiği performans, yorumcular tarafından acımasızca eleştiriliyordu. Dönemin müzik alışkanlıklarının değişmesi, dinleyicilerin başka beklentiler içinde olması, rock’ın ve elektronik temelli müziklerin yükselişi, Bennet ile uzun yıllar çok iyi ilişkilerde olduğu Columbia Records arasında anlaşmazlıklar yaşanmasına yol açıyordu. Bennett, en çok sevdiği işi yapmak istiyor, en sevdiği şarkıları söylemek, onları söylerken de her zaman için kendi müziğinin aslına sadık kalmayı tercih ediyordu. Birlikte çalıştığı Mitch Miller, Bennett’in güncel şarkılar ya da güncel tarzda kayıtlar yapmasını istemiyordu, ancak Columbia Records başkanı Clive Davis, özellikle albüm satışlarının düşmesi ve müzik endüstrisinde yaşanan değişime yeteri kadar hızlı uyum sağlayamaması sebebiyle Bennett’in günün popüler şarkılarını, o şekilde yorumlaması için baskı yapıyordu.

Hem sanatsal, hem de ticari bakımdan felaketle sonuçlanan Tony Sings the Great Hits of Today! gibi birkaç denemenin ardından, Bennett ile Columbia Records’ın yolu 1972 yılında ayrıldı ve Bennett Verve Records’a geçti. Yirmi yılın ardından birlikte çalışmaya alıştığı insanlardan kopması, Bennett’in daha da zor bir duruma düşmesine yol açmıştı. Birkaç yıl içinde Verve’den de ayrılan ve Improv isimli kendi plak şirketini kuran Bennett, bir süre boyunca bu firmanın ayakta kalabilmesi için emek sarf etti, ancak maalesef üretilen müziğin toplumun genel beklentilerini karşılamaması sebebiyle de firmasını ayakta tutmayı başaramadı.

Tonny Bennett

Tonny Bennett

Hayat gittikçe kötüleşiyordu Bennett için. Hayatta en çok sevdiği iki şeyden biri olan şarkı söylemekten uzaklaşıyor, maddi anlamda olduğu gibi, manevi dünyasında da büyük çöküntüler  yaşıyordu. Yaşadığı bu sorunlu dönem, Bennett’in kötü bir uyuşturucu alışkanlığı geliştirmesine sebep olmuştu. İşler zamanla daha da kötüye gitti, IRS müzisyenin Los Angeles’taki evine haczetti ve bu son olayın üzerine Bennett’in hayatında en güvendiği insanlardan biri olan oğlu Danny, hem hayatında, hem de kariyerinde yepyeni bir başlangıç yapabilmesi için babasının yardımına koştu.

Yarı profesyonel anlamda müzikle ilgilenen Danny Bennett ise, babasının kariyerini yeniden inşa etmesine yardımcı oldu. Öncelikle New York’ta çok daha uygun maliyeti olan bir eve yerleştiler, ardından insanların aklındaki Tony Bennett imajını yenilemek üzere çalışmalara başladılar. Son dönemlerde neredeyse sadece Las Vegas’ta sahne alan Bennett, öncelikle oradan uzaklaşarak daha temiz bir imaj üzerine yoğunlaşmaya çalıştı. Danny Bennett’e dinleyicilerin Tony Bennett’in müziğini almaları, onu sevmeleri için tek şart, onu duymalarıydı. Onu en doğru mecralarda, on doğru şekillerle, onun kendi özgün stili, üslubu içinde duymaları…

Oğlum, hayatımı düzene koymama çok yardımcı oldu. O günlar finansal olarak çok zorlayıcıydı. Kariyerimi sürdürebilmem için kazandığımdan çok para harcamam gerekiyordu. Aynı zamanda devlete de çok vergi borcum birikmişti. Şarkı söylemeye odaklanabilmem için, birisinin gerçek anlamıyla bu işin ticari boyutlarıyla ilgilenmesi gerekiyordu. Oğlum Danny de, son derece parlak bir menejer olduğunu birlikte yakaladığımız başarılarla kanıtladı.

Baba – oğul dayanışması ve Tony Bennett’in özel yetenekleri sayesinde, 1980’lerin sonunda ve 1990’ların başında gerçek bir geri dönüş yaşadı müzisyen. David Letterman ve Jay Leno gibi talk show devlerinin programlarına konuk oldu, sadece eski dinleyicileri veya takipçileri değil, tüm müzikseverlere hitap edebilecek mecralarda onlara seslendi.

60 yıldır kayıtlar gerçekleştiriyorum ve genellikle yeteri kadar hit şarkı kaydetmediğim için anlaşmalı olduğum plak firmaları tarafından eleştirilirim. Ancak bu harika şarkıları kaydetmeye devam ettim ve işte bugün onlar da bunun değerinin farkına vardı. Şu anda gençlerin de ilgilenmeye başladığını görebiliyorum ve tüm toplumumuz bu güzel şarkıları keşfediyor.

Müzisyenin başarısını gören Columbia Records ise Bennett ile yeniden anlaşma imzaladı. Bu anlaşmayla birlikte Bennett bir bakıma ikinci evi olarak gördüğü Columbia Records’a dönmüş oldu, hem de bu sefer sanatsal anlamda tamamen özgür olabilecekti. 1986 yılında Columbia Records etiketiyle çıkardığı The Art of Excellence albümü, Bennett’in 14 yıl içinde listelere giren ilk albümü olmuştu.

Bennett ile Columbia Records arasındaki bu ilişki, aslında bir bakıma genel anlamda müzisyenlerle prodüksiyon şirketleri arasındaki ilişkileri incelemek açısından güzel bir örnek teşkil ediyor. Değişen dünya ve değişen piyasa koşullarında müizsyenlerin nasıl yönlendirilmesi gerektiği çok önemli. Müzisyenin yapmak istemediği bir işi yapmaya zorlanması veya kendi yaratıcılığının dışında olabilecek bir tarzın empoze edilmesi, sanatsal başarısızlık kadar, ticari başarısızlığı da getirebiliyor. Ancak, özellikle Bennett’in ikinci Columbia Records döneminde sergilediği performans, prodüksiyon şirketinin müzisyeni sanatsal anlamda rahat bırakırken, onu dinleyicilerin ve izleyicilerin beklentileri konusunda bilgilendirmeye devam etmesinin önemini gösteriyor. Columbia Records’ın desteğiyle Bennett ikinci altın çağını yaşamakta ve müzisyen sadece onu geçmişten tanıyanlara değil, çok daha geniş bir hedef kitleye  ulaşma şansını yakalamış durumda.

Tonny Bennett

Tonny Bennett

Bennett, 1994 yılında, gençliğin ilgiyle izlediği müzik kanalı MTV’nin MTV Unpluggged konserinde yer aldı ve  yayınlanan albüm sayesinde 2 Grammy Ödülü kazandı. Dünyanın birçok popüler müzik sanatçısının ziyaret ettiği ve konser verdiği, İngiltere’nin ünlü müzik festivallerinden Glastonbury Festivali’nde de sahne alan Bennett, dinleyici kitlesi içinde yeniden gençlerin yer almasına çok seviniyordu.

Bennett, 1996 yılında Tony Bennett: What My Heart Has Seen isimli kitabıyla resim koleksiyonunu bastı, 1998 yılında ise kendi otobiyografisini The Good Life ismiyle yayınladı. 1990’lardan sonra kaydettiği sayısız albümde Bennett, gerçekten istediğini yapıyor, 1920’lerden bu yana oluşan Amerikan klasiklerini yorumluyordu. Here’s to the Ladies (1995) ve On Holiday: A Tribute to Billie Holiday (1997)ile Grammy koleksiyonunu genişleten müzisyen, hem Bennett Sings Ellington: Hot & Cool (1999) ile, hem de Playin’ with My Friends: Bennett Sings the Blues (2001) ile En İyi Geleneksel Pop Albümü dalında Grammy ödülüne layık görüldü. Özellikle bu kategorideki Grammy Ödülü, bir dönem sadece Bennett’a aitmiş gibiydi, çünkü 2002 yılında k.d. lang ile kaydettikleri A Wonderful World ve 2004 yılındaki The Art of Romance albümleri de Grammy Ödülü kazanmıştı.

Günümüzde Bennett, birkaç yılda bir Amerikan standartlarını kaydediyor, bu albümlerle de ödüller almaya devam ediyor. Bennett’e göre, hayatın her anını dolu dolu yaşamak, gelen fırtınaları sonsuz iyimserlikle karşılamak ve hayatın getirdiklerini – iyi şeylerle birlikte kötülerini de – kabullenmek, hatta kucaklamak gerekiyor.

Frank Sinatra bile Bennet için “Tony Bennett, bizim işimizdeki en iyi şarkıcı” demiş. Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Vatandaşı” ödülü de verilen, müziğinin dışında, dünyaya yardım etmeye de çalışarak, birbirinden farklı sosyal sorumluluk projelerine gönülden destek veren bir sanatçı Tony Bennett.

Jazz, Bennett için çok önemli, çok değerli:

Büyük plak şirketlerinin jazz’a karşı önyargıları var. Amerika’daki jazz’ı siyah müzisyenler yarattı, ama hala hak ettikleri gibi bir saygı görmüyorlar. Jazz, dünyadaki en heyecan verici müziktir. Her gece spontan olmanızı sağlar ve harikulade jazz müzisyenleriyle birlikte olabilirseniz, bir noktada inanılmaz şeyler yapabilirsiniz.

Bennett’in kariyerine genel olarak baktığımızda, başarılı olduğu ve başarısının giderek arttığı üç farklı dönem görebiliriz: Henüz yeni bir çıkış yakaladığı ve çok başarılı olduğu 1950’ler, bir anda hedef kitlesini çok genişlettiği ve popüler bir müzik insanı olduğu 1960’lar ve kendini yenileyerek bambaşka bir hedef kitleye seslenmeye başladığı, kendisine duyulan saygının giderek arttığı 1980’ler. Ancak bu üç dönemde de Bennett aynı şeyi yapıyordu; istediği, bildiği ve sevdiği gibi şarkı söylüyor, yine somkinini giyiyor, yine kendine özgü yorumunu, söylemeyi en çok sevdiği şarkılarda, Amerikan standartlarında gösteriyordu. Kariyerindeki çıkış ya da düşüşler de, toplumun beklentilerinin ya da onun müzik yönetiminin farklılıklarından kaynaklanıyordu sadece…

Kariyeri boyunca 50 milyonun üzerinde albüm satışı gerçekleştiren, müzik kariyerinden bağımsız bir şekilde görsel sanatlar anlamında da başarılı bir kariyere sahip olan, müziğe ve jazz’a sonsuz katkısından ötürü Billboard Dergisi’nin Yüzyıl Ödülü’ne layık görülen, ASCAP’ten Yaşam Boyu Başarı Ödülü alan, kariyeri boyunca 2 Emmy Ödülü ve 15 de Grammy Ödülü kazanan, yüzbinlerce, hatta milyonlarca insana albümleri ve konserleriyle ulaşan Tony Bennett, bugün de gerçek bir efsane olarak sanat yaşamını sürdürüyor, hayata ve insanlara karşı olan sevgisini tüm içtenliğiyle müziğe yansıtıyor. Kuşkusuz, 17. Uluslararası İstanbul Caz Festivali’nde bu müzik insanını dinlemek, bizler için de büyük bir onur ve keyif olacak.

Bu yazı, Jazz Dergisi’nin Temmuz 2010 tarihli 59. sayısında yayınlanmıştır.