Akbank 19. Caz Festivali’nin en heyecan verici konserlerinden biri Joe Lovano Us Five projesi kuşkusuz. 23 Ekim Cuma akşamı, Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleşecek olan konserde, Lovano’ya piyanoda James Weidman, basta Esperanza Spalding, davullarda ise Francisco Mela ve Otis Brown III eşlik edecek. Us Five, hem yapısı itibariyle, hem de çalan müzisyenler itibariyle hem değişik, hem de dinamik bir topluluk. 2007 yılından bu yana aralıklarla birlikte çalan müzisyenlerin gerçekleştirdiği kayıt, 5 Mayıs 2009 tarihinde Blue Note tarafından piyasalar sunuldu. Bu albümün, Lovano’nun Blue Note’tan çıkardığı 21. albüm olduğunu da belirtmek gerekli kuşkusuz.

Folk Art, Lovano’nun Us Five adını verdiği topluluğuyla kaydettiği son albümü. Her biri kendi kariyerinde belli bir noktaya gelmiş, ancak onun ötesinde çok ciddi gelecek vadeden, genç dinamik müzisyenlerle bir araya gelerek kaydettiği bu albümde, Lovano müzikal karakterini açıkça yansıtıyor. Lovano ve ekibi, tümü Lovano’ya ait olan 9 eserin kaydından önce, geçtiğimiz Kasım ayında Village Vanguard’da bir hafta boyunca performans sergiledi. Lovano, bu albümde tenor saksafon, alto saksafon, alto klarnet çalmanın yanı sıra, taragato ve aulochrome ismindeki iki ilginç perküsyon aleti de çalıyor.

Lovano, Us Five ile aynı şarkı içinde, çok farklı duo ve trio formatları yakalamayı başardı. İki davulun aynı anda çalması, başlı başına bir ritim seksiyonu oluşturuyor ve Esperanza Spalding’in solo yetenekleriyle apayrı bir boyut kazandırıyor. Lovano’nun bu esnek toplulukta en çok keyif aldığı nokta da zaten farklı formasyonlarla birlikte çeşitli şekillerde çalabilmek. İki davulun birlikte çalması, bir davul ile saksafon solosu, ya da sadece piyano ve basın birlikte karşılıklı soru cevap halinde doğaçlama çalması, Lovano’nun birbirinden dinamik ve yaratıcı bu genç ekiple neden çaldığını gösteriyor. Kendi tecrübesini onlara aktarırken –ki Berklee College of Music tarihinde gelmiş geçmiş en genç eğitmen olan Esperanza Spalding, aynı zamanda Joe Lovano’nun da öğrencisiydi – onlardan edindiği gençlik enerjisi de ortaya çıkıyor.

Joe Lovano, tam adıyla Joseph Salvatore Lovano, 1952 yılında Cleveland’da dünyaya geldi. Lovano’nun ataları, İtalya’dan Amerika Birleşik Devletleri’ne göç etmişlerdi ve geniş ailesinin birçok ferdi müzikle profesyonel olarak ilgileniyordu. Üç amcasından ikisi tenor saksafon, diğeriyse trompet çalıyordu. Ancak, Joe Lovano’nun babası Tony “Big T” Lovano, ailenin müzik anlamında en önde gelen figürüydü. Big T, döneminin en ünlü yerel saksafoncularından biriydi ve kariyeri boyunca Stan Getz, Flip Phillips gibi müzisyenlerle aynı sahnede yer almıştı.

İlk eğitimini babasından aldı Joe Lovano. Beş yaşında alto saksafon çalmayan başlayan müzisyen, birkaç yıl içinde tenora geçti; yıllar içinde de kendi sesinin tenor olduğu konusuna karar kıldı. Küçük Joe, babasının çalışmalarını takip eder, onun geniş arşivindeki plakları defalarca dinlerdi. Bu dönemde onu en çok etkileyen müzisyenler Dizzy Gillespie, James Moody, Sonny Stitt ve Rashaan Roland Kirk’tü. Henüz ilkgençlik yıllarında, babası Lovano’yu hem kendi konserlerine götürür, hem de şehre gelen müzisyenlerin konserlerini izler, onlarla tanışma fırsatı bulurdu.

16 yaşında Cleveland’deki yerel barlarda sahne almaya başlayan Joe’nun bu dönemde de en büyük destekçisi babasıydı. Babasının katılamadığı konserlerde onun yerine çalar, ondan saksafonun nasıl çalınacağına, konserde çalınacak olan parçaların nasıl ve hangi sırada seçileceğine, bir müzik grubuna nasıl liderlik edileceğine dair birçok konuda fikir alırdı.

Joe Lovano’nun, çok yönlü ve esnek bir müzisyen olmasını sağlayan en etkili faktörlerden biri, onun prestijli müzik okulu Berklee College of Music’teki yıllarıdır. Burada, hem sınıf arkadaşlarıyla, hem de eğitmenleriyle çok iyi ilişkiler kuran, karşısına çıkan her konser ve kayıt fırsatını değerlendiren, günlerce, haftalarca durmadan çalışmaktan hiçbir zaman çekinmeyen Lovano, içindeki yeteneği ve müzik aşkını burada yeşertme imkanını buldu.

Joe Lovano

Joe Lovano

Bebop ekolüyle yetişen, ancak Berklee’de modal müzikle tanışan Lovano, bir anlamda birbirine zıt iki anlayışı aynı potada eritti.  Herb Pomeroy, Joe Viola, Andy McGee, John LaPorta gibi müzisyenlerden jazzı teorik ve pratik anlamda her yönüyle birleştiren bütünsel bir eğitim aldı. Gary Burton’ın Berklee’deki ilk yılında, onun öğrencisi oldu ve kurduğu toplulukta çaldı.

1960’larda John Coltrane, Ornette Coleman ve Jimmy Giuffre’yi dinleyerek ilk defa modal müzikle tanıştı. Berklee’deki yıllarında mainstream ile modal jazzı bir araya getirme çabaları da, Lovano’nun müzik kimliğinin oluşmasını sağlayan aşamalardan biri oldu. Lovano’nun müziğini yalın bir şekilde ifade etmek gerekirse, fusion’u ve free jazz’ı, bebop ve hard-bop ile bağdaştıran bir stil olduğu söylenebilir.

Joe Lovano

Joe Lovano

Lovano, Berklee yıllarında jazz teorisinin yanı sıra, okulun ve Boston’ın hareketli atmosferinden de faydalanarak birçok yerde, birbirinden farklı müzisyenlerle sahne aldı ve ciddi anlamda tecrübe kazandı. İlerleyen yıllarda, birçok genç saksafoncuya ve müzisyene ilham kaynağı oldu, onları farklı şekillerde bilgilendirdi. Mezuniyetinin yaklaşık yirmi yıl ardından, 1994 yılında Berklee College of Music’ten Seçkin Mezun Ödülü’ne layık görüldü ve 1998’de de şeref doktorası unvanını aldı. Lovano, 2001 yılından itibaren de aktif olarak eğitmenlik kariyerini Gary Burton Jazz Performansı Kürsüsü’nde sürdürüyor.

Lovano, Berklee’nin ardından Cleveland’a döndü ve Dr. Lonnie Smith’le çalmaya başladı; 1974 yılındaki Aphrodisiac for a Groove Merchant kaydında yer aldı; Smith’in ardından ise Brother Jack McDuff orkestrasında çaldı. Lovano’nun müzikal köklerine baktığımızda da, bu iki grupta çalmasının kesinlikle rastlantı olmadığını söyleyebiliriz. Bir anlamda, babasıyla birlikte çalıştıkları tarzı, gençliğinde edindiği müzikal tecrübeleri, bu iki toplulukta bire bir hayata geçirme fırsatı buldu. McDuff’la New York da dahil olmak üzere, geniş kapsamlı ilk turnesine çıkan müzisyen, özellikle New York’un baş döndürücü atmosferinden etkilendi, hem de kariyerinin burada gelişebileceğini görerek New York’a taşındı.

O yıllarda, günümüzde de olduğu gibi, Manhattan, jazzın dünyadaki en büyük merkezlerinden biriydi ve tüm genç müzisyenlerin çalmak isteyebileceği kulüpler burada bulunuyordu. Lovano, çok genç bir müzisyen olarak kendini Manhattan’da kanıtlamaya başladı; Chet Baker’la, Albert Dailey’le, Rashied Ali ve Sam River’la çaldı.

1976 yılında, henüz sadece 24 yaşındayken, Woody Herman’ın 40. Yıldönümü turnesine katılan Lovano, aralıksız üç yıl boyunca bu orkestrada yer aldı. Hatta Carnegie Hall’da “40. Yıldönümü Konseri”nde de Stan Getz, Zoot Sims, Al Cohn, Jimmy Guiffre ile birlikte solo çalan müzisyenlerden biriydi.  Hatta bire bir birlikte çalma fırsatı bulduğu Stan Getz, aynı zamanda Herman’ın en önemli ilham kaynaklarından biri oldu. Hem saksafonun tonu, hem de akıcı, lirik çalışı, Lovano için vazgeçilemez bir öğe haline geldi. İlk Avrupa turnesine de Woody Herman Orkestrası’yla birlikte çıkan müzisyen, bu dönem boyunca özellikle big band soundu konusunda kendini geliştirme fırsatı buldu. Çıktıkları dünya turnesinde üniversiteler ve liselerde dahi konserler verdiler; Lovano da Herman ile birlikte buralarda workshoplar ve masterclass’lar düzenledi.

Herman Orkestrası’nın ardından, tekrar New York’a yerleşen ve burada birbirinden farklı müzisyenlerle birlikte çalan, jam session’lara katılan, farklı kulüplerde sahne alan müzisyen, bu dönemde kendisi de solist olan Judi Silvano’yla evlendi.

Lovano, 1980 yılından itibaren on bir yıl boyunca pazartesileri Manhattan’ın merkezindeki ünlü Village Vanguard’da Bob Brookmeyer’in müzikal direktör olduğu Mel Lewis Orkestrası’yla birlikte çaldı. 1985 yılında da Kenny Werner, Dennis Irwin ve Mel Lewis’in de Lovano’ya eşlik ettiği Tones, Shapes and Colors albümünü kaydetti. Mel Lewis Orkestrası’nın yanı sıra Bob Brookmeyer, Carla Bley, Gunther Schuller gibi müzisyenlerin orkestralarında yer aldı; aynı zamanda Charlie Haden’ın yönettiği Liberation Music Orchestra’da bir dönem çaldı. Lovano’nun orkestral anlamda jazz üretirken beslenmiş olduğu en büyük ilham kaynakları kendisinin de yer aldığı bu orkestralar oldu.

Joe Lovano

Joe Lovano

1981 yılında Paul Motian ve Bill Frisell’le birlikte bir trio oluşturdular ve geçtiğimiz yirmi yıl içinde başta Avrupa olmak üzere birçok ülkede birlikte konser verdiler. Hem bu trionun başarısı, hem de Tones, Shapes and Colors ile yarattığı bilinirliliğin ardından kendi liderliğinde kurduğu topluluklarla turnelere çıktı; Peter Erksine, Herbie Hancock, Elvin Jones, Charlie Haden, Dave Brubeck, Billy Higgins, Dave Holland, Michel Petrucciani, Lee Konitz, Abbey Lincoln, McCoy Tyner, Jim Hall ve daha birçok müzisyenle birlikte çaldı.

Joe Lovano’nun müzik kariyeri boyunca yollarının kesiştiği birçok müzisyen vardır; Paul Motian, Bill Frisell, Mel Lewis, Kenny Werner gibi isimlerin yanında John Scofield da Lovano için çok önemlidir. Berklee’den sınıf arkadaşı olan ve müzikte benzer bakış açılarına sahip olan Scofield’la ilk kayıtlarını 1989 yılında gerçekleştirdiler ve 1993 yılına kadar aralıksız konserler verdiler. Scofield’la yaptıkları Time On My Hands, What We Do, ve Landmarks albümleri birbiri ardına başarılı olan çalışmalardı.

Lovano’nun 1990’larda kaydettiği en ilgi çekici albümlerden ikisi, zamanında Miles Davis toplulukları için de çalmış ve aranjman yapmış olan Gunther Schuller’in düzenlemelerini gerçekleştirdiği From the Soul ve Rush Hour’du. Her iki albümde de, hem Lovano’nun hem de Schuller’in besteleri bulunuyor, özellikle Lovano’nun yapıtları, Schuller’in aranjmanlarıyla yepyeni bir kimlik kazanıyordu.

Bazı müzisyenler – jazz, ya da pop, janr fark etmeksizin – anlaştıkları plak şirketleriyle uzun yıllar yola devam ederler, plak şirketiyle iyi ilişkiler içinde oldukları ve ortak bir dil yakalayabildikleri takdirde, geleceklerini ve gelirlerini de bir anlamda garanti altına almış olurlar. Ancak, bu durumun en önemli zorluğu da, müzisyenin de, plak şirketinin talepleri doğrultusunda, ticari başarı yakalama baskısı altında olması ve bu sebepten ötürü istediği eserleri ortaya koyamamasıdır.

Lovano’nun, Blue Note ile olan ilişkisi de, işte böyle uzun vadeli bir süreç oldu. 1991 yılından bu yana, neredeyse 20 yıldır, Blue Note şirketiyle çalışan müzisyen, bu firmadan en son 21. albümünü piyasaya çıkardı. Blue Note’un başkanı Bruce Lundvall ile de iyi bir dostluğu var Lovano’nun. Birbirlerini iyi anlıyorlar, birbirleriyle ortak bir dil konuşuyorlar. Hem Lovano, ticari başarı getirebilecek projeler düşünebiliyor, hem de Lundvall, Lovano’nun kendini istediği gibi ifade edebilmesi ve yaratıcılığını projelerine yansıtabilmesi için gerekli alanı ona tanıyor. Zaten Blue Note’un tekrardan yükselişe geçmesinin, 70. yılında yine jazz dünyası için çok önemli bir yer teşkil etmesinin en büyük sebebi, Lundvall’ın orijinallik peşinde olan serüveni.

Joe Lovano Us Five - Folk Art

Joe Lovano Us Five – Folk Art

Ayrıca, Lovano’nun dönem dönem birlikte çaldığı müzisyenlerle uzun süren iyi dostluklar kurması, olumlu ve yapıcı bir insan olması, albümlerindeki kadroları da güçlendiren önemli bir faktördü. Örneğin, Blue Note firmasından çıkardığı üçüncü albümü olan Universal Language’da yer alan Jack DeJohnette, Charlie Haden, Steve Swallow, Tim Hagans, Kenny Werner ve Scott Lee, Lovano’yla daha önce farklı projelerde yer alan ve Lovano’nun hem kişiliğinden hem de müzikal perspektifinden etkilenmiş müzisyenlerdi.

Scofield, Lovano ile bir kez daha bir araya geldiğinde, yıl 2002’ydi ve bu sefer onlara Dave Holland ve Al Foster da eşlik ediyordu. ScoLoHoFo adı altında bir araya gelen dörtlü, özellikle her müzisyenin kendi programının yoğunluğundan dolayı bir kayıt yapmadı; ancak çok keyifli konserler verdikleri bir turneye çıktılar.

Berklee College of Music’in web sitesinde, Lovano, hem müziğini, hem de kendi eğitim anlayışını şöyle ifade etmiş:

Jazzı öğretirken, eskilere giderek, jazzı nasıl kendinize öğretebileceğinizi, müziğin farklı öğelerini nasıl bir araya getirebileceğinizi, melodilerin nasıl farklı şekillerde yorumlanabileceğini ve nasıl başka insanlarla birlikte çalabileceğinizi öğrendiğim o derslere dönüyorum. ‘Müziğin farklı öğeleri” derken de, poliritmik yapıların ve gelişimlerin, seslerin, renklerin ve gamların özelliklerinden bahsediyorum. Basçının ve piyanistin çaldığı harmonik ritim, davulcunun çaldığı poliritmik öğeler ise tamamen buna dahil.

Kendi kendime çalarken, çok fazla eşliksiz bir şekilde çalıyorum ve herkese bunu tavsiye ediyorum. İnsanın kendi kendine, eşliksiz bir şekilde solo çalma yaklaşımı geliştirmesi lazım. Kendi enstrümanınızı öğrenirken, kendi kendinize çalmanız, başka bir kayda eşlik etmeniz değil, baş başa enstrümanınızla birlikte olmanız gerekir. Her seferinde kendim de çalarken, kendi saksafonumu sevgiyle kucaklayabiliyorum. Çünkü benim için jazz, insanın enstrümanını kullanarak kendini ifade etmesidir. Her zaman çaldığınızda, bir müzisyen olarak nerelere seyahat ettiyseniz, neler hissettiyseniz, onlar ortaya çıkar. Ne kadar hızlı çaldığınız ya da ne kadar iyi tekniğiniz olduğu asıl nokta değildir. Aslı önemli olan kendi yaklaşımınızı kendi enstrümanınızda geliştirmeniz ve çaldığınız müzik her ne olursa olsun, kendi kişiliğinizi bu enstrümanınıza yansıtmanızdır.

Lovano, 1990’ların sonunda, jazz dünyasında eşine kolay kolay rastlanmayacak bir ekip kurdu: Saksafon Summit. Dave Liebman ve Michael Brecker’la yola çıkan ekip, Michael Brecker’ın acı kaybının ardından Ravi Coltrane ile devam etti. Üç saksafonla yaratıcı işler ortaya çıkarmak, elbette kolay değil. Ancak, bu kadar iyi müzisyenleri bir araya toplayan Lovano, doğrusu bu işin de altından başarıyla kalktı.

Lovano’nun başarısının en önemli sırrı, kendini ifade etmek için her seferinde farklı yollar bulması, jazzın geleneğini, yeni temalarla güçlendirmesi; bunları gerçekleştirirken de sergilediği cesur yaklaşımlar. Farklı formatları deneyen, şimdiye kadar kimsenin denemediği fikirleri öne sürmekten çekinmeyen müzisyen, aslında jazzda yepyeni bir çığır açmadı. Ancak, kesinlikle kendi sesini yakaladı, kendini yeniden var etmekten çekinmeyerek, ne kadar esnek olabileceğini göstererek, ciddi bir tarz oluşturdu. Trio, düet, quartet, quintet, saksafon ensemble, nonet gibi farklı formatlar denedi, her seferindeki arayışlarında da dinamik kişiliğinin ödülünü aldı.

Lovano, bir besteci olduğu kadar yorumcu, yorumcu olduğu kadar lider. Üç meziyeti de hakkıyla kullanan, sürekli çalışan, çalan, konserler veren, kayıtlar yapan bir müzisyen. Defalarca Grammy’e aday gösterilen ve Grammy alan, Down Beat, Jazz Times gibi prestijli jazz yayınları tarafından Yılın En İyi Tenor Saksafoncusu seçilen Lovano’nun en büyük motivasyonu ise, müziğin kendisine karşı duyduğu büyük sevgi.

Bu yazı, Jazz Dergisi’nin Ekim 2009 tarihli 56. sayısında yayınlanmıştır.